Mülakatın kefesi eğilmişse devletin terazisi de bozulur
Devlet dediğin şey, adaletle ayakta durur.
Adaletin terazisi eğildiğinde, sadece bir sınav değil, toplumun devlete olan güveni de elden gider. Türkiye’de son yıllarda kamuya alım süreçlerinin en tartışmalı başlığı haline gelen “mülakat sistemi”, ne yazık ki artık liyakatten çok keyfiyetin sembolüne dönüşmüş durumda.
Son günlerde iki farklı sınav olayı bu tartışmayı yeniden alevlendirdi. İlki, İzmir’de yaşayan genç bir üniversite mezunu, İsmail Salih Hızarcı. Akdeniz Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi mezunu olan bu genç, Gelir İdaresi Başkanlığı’nın Gelir Uzman Yardımcılığı sınavında 93 puanla İzmir birincisi, Türkiye genelinde derece sahibi. Fakat sözlü mülakatta aldığı puan 45. Yani, sadece bir masa başında, birkaç dakikalık görüşmede, dört yıllık emeğin, alın terinin, binlerce sayfa çalışmanın üzeri çizilmiş. Aynı aday, başka bir kurumun (Milli Emlak Uzman Yardımcılığı) sınavında da benzer akıbete uğramış. Yazılıda 83, sözlüde 69… Ve sonuç: Elenmiş.
Bir diğer örnek, Giresun İl Özel İdaresi’nden geldi. Kurumun “2025 Yılı Görevde Yükselme ve Unvan Değişikliği Sınavı”nda, yazılıda 96 puanla birinci olan aday mülakatta eleniyor; şehit yakını bir başka aday yazılıda 83 puan alıyor ama mülakatta baraj altına çekiliyor; buna karşın yazılıda 63 alan bir başka isim müdür yapılıyor. Üstelik iddialara göre altı müdürlük kadrosunun tamamında yazılı birincileri elenmiş durumda.
Bu tablo sadece birkaç kişinin mağduriyeti değil, bir devlet ciddiyeti sorunudur. Çünkü devletin kurumlarında yapılan her haksızlık, sadece o kişiye değil, toplumun vicdanına da işlenir. Her düşük mülakat puanı, aslında gençlerin adalet duygusuna verilmiş bir darbedir.
Türkiye’de kamu kurumlarına alımda yazılı sınav sonuçları ortadayken, mülakat puanlarının bu kadar keyfî biçimde değişebilmesi, “Ben istedim, o kazandı” anlayışının yerleştiğini gösteriyor. Mülakatların hangi ölçütlere göre yapıldığı belli değil. Hangi sorular soruluyor, kim değerlendiriyor, hangi gerekçeyle düşük puan veriliyor? Hiçbiri şeffaf değil.
Devlet, gençlerine adil davranmazsa geleceğini kaybeder.
İsmail Hızarcı gibi Anadolu’nun bir köyünden çıkıp büyük emeklerle okuyan, sınavlarda derece yapan bir gencin elenmesi, aslında sadece onun hikâyesi değil — binlerce gencin “umudunun kırılma” hikâyesidir.
Bir ülke liyakatla yükselir, torpille değil.
Bir devlet mülakatı değil, adaleti esas almalı.
Aksi takdirde, “terazinin kefesi eğilmişse”, o terazide artık kimseye adalet tartamazsınız.
2023 KPSS’de mülakatın mağdur ettiği 1611 Öğretmen için, 2024 KPSS’de kontenjan mağduru Öğretmenler için, 2025 KPSS’de Akademi ile mağdur edilen öğretmenler için, Hakimlik sınavından 99 alanı mülakatta elediler. Çünkü laik bir ailenin çocuğuydu. İmam Hatip Liselilerin hepsini hakim, savcı, bakan, müdür yaptılar, en geri zekalısına ihale verip zengin ettiler, 2024 aralıkta Diyanet, 4 bin imam alacak. KPSS’den 50 taban puan yeterli mülakat yok. Bu kadar ayrım milleti ötekileştirme yapılamaz.
Öyle yüzlerce örnek yazılabilir ama bizim gibi ufak illerde yapılması çok ayıp özel idarede bir genel Sekreter var milletin yüzüne nasıl bakacak anlamıyorum.
- Çay memleketinin kahveye teslim oluşu - 6 Aralık 2025
- Papa 14. Leo Türkiye’de! - 29 Kasım 2025
- İtalya’da Maccabi Tel Aviv’e protesto - 21 Kasım 2025
- Mülakatın kefesi eğilmişse devletin terazisi de bozulur - 9 Kasım 2025
- Uzun yaşamak suç mu oldu? - 27 Ekim 2025
- Ankara büyürken Türkiye küçülüyor - 17 Ekim 2025
- Memur yoksulluğa, emekli açlığa terk edildi - 1 Ekim 2025
- Borcun gölgesinde büyüyen yoksulluk: Bu mu kalkınma? - 28 Eylül 2025
- Türkiye’de ulaştırmanın geleceği: yol mu, ray mı? - 15 Eylül 2025
- Eğitimde Fırsat Eşitliği: Aynı Ayakkabıyla Koşabilmek - 8 Eylül 2025
