Analiz: İktidarın bahanesi Ortadoğu
Orta Doğu’daki gelişmelerin iç politikaya yansıtılması tamamen kişisel iktidar kaygılarından kaynaklanıyor. Bölücü örgüt liderinin ikinci kez muhatap alınması, “barış” söylemlerinin tersine Erdoğan’ın yeniden seçilmesine yönelik.
Küresel sistemin belirleyici ülkeleri, aralarındaki rekabet gereği yarışı sürdürüyor. ABD’de Demokrat Biden’ın iktidara gelmesiyle hedef olarak Rusya belirlendi. Ukrayna savaşı bu yüzden başladı, Rusya güç yitirdi, cepheye Kuzey Kore’den asker ithal eder konuma düştü. Rusya ile ilgili hedefler bununla sınırlı kalmadı, Suriye ve diğer bölgelerde de Moskova’nın iddiaları güç yitirdi. Suriye’de desteklediği Esad düştü.
Trump’ın ABD Başkanlığı’na seçilmesiyle Washington’un “asıl büyük tehdit Çin”e yönelmesi bekleniyor. Bu yüzden de Ortadoğu ve diğer bölgelerden çekiliyor. Zaten Trump’ın dışişlerinde görevlendirdiği bazı isimler Irak’taki harekâtı taktik ve stratejik açıdan yanlış olarak nitelemeye başladı. ABD dikkatlerini Asya-Pasifik bölgesine kaydırırken Ortadoğu’daki “stratejik ortağı” İsrail için ön temizlikler yapıldı. Hamas, Hizbullah ve Esad yönetimine yönelik operasyonlar nedeniyle İran, bölgede büyük kaybeden konumunda. Irak ve Yemen’deki İran vekillerinde gerileme devam edecek gibi duruyor. ABD bölgeden çekilince Ortadoğu’nun kendi haline bırakılacağı düşüncesi oluşmasın. Başkent kulislerinde, “emekli bir süper gücün”, İngiltere’nin bölgede etkin olmaya başlayacağı dile getiriliyor. Yani büyük aktörler büyük hesaplara hazırlanırken bölgesel konular daha çok orta boy ülkelere kalmış durumda.
YENİ OSMANLICILIK RİSKTİR
Türkiye’de bazı çevreler Suriye için “fetih” türküleri söylüyor. HTŞ’nin Türkiye’nin sorumluluğu olan İdlib’de büyütülüp beslendiği doğru. Türkiye’nin buna ortak olduğu da doğru. Ancak bu yöndeki kararların Batılı başkentlerde verildiği çok açık. Şara’nın Şam’a vardığında Batılı medyada boy göstermesi bunun kanıtlarından. İsrail’in askeri gücünün, Suriye’de İran’a karşı belirleyici olduğu da unutulmamalı.
Türkiye’ye Suriye’de biçilen rol, bölücü örgüte karşı kısmi avantaj sağlıyor. Konunun abartılıp iktidarın sevdiği “Ecdat topraklarına gidiyoruz” noktasına getirilmesi Türkiye için, Misakı Milli için tam bir risktir. Televizyonlarda, “Barzani Türkiye’ye katılmak istiyor” nakaratı hemen başladı. Bu Türkiye’ye, “Kürt devletinin taşıyıcı anneliği yaptırılmasından” başka bir şey değildir. Barzani’nin üniter bir yapıda Türkiye’ye katılımı söz konusu olamaz. Federatif yapı veya özerk bölge olarak katılımı sağlanabilir. Bu da tehdidin her boyutuyla ülke içine alınmasıdır. Kürtçenin ikinci resmi dil olmasından tutun da dile getirilemeyen birçok talebin önünü açacaktır. Yeni Osmanlıcılık Türkiye’ye bir tuzaktır.
ABD bir süre Ortadoğu’dan dikkatini çekeceği için BOP hedefleri daha alt düzeyde kalacaktır. Ancak devletlerin gelecek hedeflerinden vazgeçtiğini düşünmek saflık olur.
ORTADOĞU SAPTIRMASI
Ortadoğu’daki gelişmelerin iç politikaya yansıtılması tamamen kişisel iktidar kaygılarından kaynaklanıyor. Tarihinin en zayıf döneminde bölücü örgüt liderinin ikinci kez muhatap alınması, “ülke içi barış” söylemlerinin tersine Erdoğan’ın yeniden seçilmesinin yolunu açmaktan başka bir anlam taşımıyor. Karşılığında Öcalan hapisten çıkma şansı yakalayacaktır.
Hedefin nasıl gerçekleştirileceği, çokça soruyu gündeme getiriyor. Erdoğan’ın yeniden adaylığının yolunu açmak için anayasa değişikliğine DEM olumlu yaklaşacaktır. Çünkü kendilerinin talepleri de var. İYİ Parti lideri Dervişoğlu’nun restinden sonra MHP nasıl bir tutum takınacak? DEM Parti, TBMM’nin erken seçim kararı alması ve Öcalan’ın umut hakkından yararlanmasıyla yetinir mi?
İktidar ezbere, enflasyonun düşeceğini varsayıyor. Böylece 2027 ortalarına kadar sürmesi beklenen yeni pazarlık süreci de başlıyor. Türkiye yeni bir sınama dönemine giriyor.