Narin Güran davası: Karar neden eleştiriliyor?
Hukukçular ve hak savunucuları Narin Güran davasından çıkan kararı BBC Türkçe’ye değerlendirdi.
Ağustos’ta kaybolan ve cansız bedeni 8 Eylül’de bulunan Narin Güran’ın davası 28 Aralık’ta sonuçlandı.
Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada tutuklu sanıklar amca Salim Güran, anne Yüksel Güran ve ağabey Enes Güran’a “iştirak halinde çocuğa karşı kasten öldürme” suçundan müebbet hapis cezası verildi.
8 yaşındaki Narin’in cesedini nehir kenarına bırakmakla suçlanan Nevzat Bahtiyar ise 4 yıl 6 ay hapis cezası aldı.
Bahtiyar’ın diğer sanıklardan daha az ceza alması tepki çekti. Diyarbakır Barosu ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, mahkeme kararına itiraz edeceklerini duyurdu.
BBC Türkçe, mahkeme kararını hukukçulara ve hak savunucularına sordu.
‘Adaletin eksikliğini gözler önüne seriyor’
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Avukat Müjde Tozbey, kararla ilgili BBC Türkçe‘ye yaptığı değerlendirmede verilen cezalar ile “ne adeletin sağlandığını ne de vicdanların rahatladığını” söyledi.
Müjde Tozbey, “Nevzat Bahtiyar’a verilen ceza, adaletin eksikliğini gözler önüne seriyor” diye konuştu ve ekledi:
“Delilleri gizleme ve yok etme gibi hayati bir suçun cezasının bu kadar düşük tutulması, caydırıcılık anlamında hiçbir katkı sağlamıyor.”
Bahtiyar, son savunmasında “Benim tüm suçu üstlenmemi istiyorlar ama bunu kabul edemem” demişti.
Tutuklu sanık, ailesinin güvende olmadığını düşündüğü için yalan söylediğini iddia etti ve son duruşmada cesedi sadece taşıdığını ifade edip “Cezam neyse razıyım” diye konuştu.
Avukat Müjde Tozbey, gerekçeli kararda “eksikler ve adaletsizlikler” tespit etmeleri durumunda Diyarbakır Barosu ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’yla birlikte derneklerinin de kararı üst mahkemelere taşıyacaklarını söyledi.
Tozbey, “Katilin kim olduğunun netleştirilmemesi, verilen kararların yeterli olmadığını ve adaletin tam anlamıyla sağlanamadığını gösteriyor” dedi ve şunları kaydetti:
“Bu dava, kadınların ve çocukların yaşam hakkını hiçe sayan düzenin bir yansımasıdır. Narin için gerçek adalet, yalnızca bu tür olayların tekrar yaşanmasını önleyecek bir sistem kurulduğunda sağlanabilir.”
‘İstinaf ve Yargıtay aşamasını beklemeliyiz’
Davayı yakından takip eden eski Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren, karara yönelik tepkileri haklı bulduğunu ancak hukuki sürecin devamında bu kararın kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğini vurguladı.
BBC Türkçe‘ye konuşan Eren, gerekçeli kararın taraflarına tebliğ edilmesinin ardından Nevzat Bahtiyar’a verilen ceza üzerinden istinaf süreci başlatacaklarını ifade etti:
“Nevzat kararı kamu vicdanında karşılık bulmadı. Cinayete iştirake söz konusu olmasa bile Narin’in o hale gelmesi ve DNA örneklerinin kaybolmasına yol açtı. Üstelik Narin aramalar sırasında bulundu, kendisinin bir ikrarı da yok. Bu verilen dört yıl altı aylık ceza, infaz yasasına göre sadece bir yıl üç aylık bir [hapis] süresine tekabül ediyor.”
Avukat Nahit Eren, Bahtiyar’ın yalnızca “suç delillerini gizlemekten” cezalandırıldığını, bunun nedeninin gerekçeli kararda ortaya çıkacağını belirtti.
Eren, kararın hem kamuoyunda hem de Diyarbakır Barosu vicdanında “rahatsızlık uyandırdığını” vurguladı:
“Biz Nevzat’ın da diğerleri gibi öldürmeye iştirakten hüküm giymesi gerektiğini düşünüyorduk.”
Eren, duruşma sürecinde sanıklardan hiçbirinin Narin’i boğarak öldürme suçunu kabul etmediğini hatırlattı ve üç müebbet hapis kararıyla ilgili şu yorumu yaptı:
“Benim yorumum şu: Mahkeme olay yerinde olma, diğer deliller ve DNA örneklerini dikkate alarak üçünü de bu cinayetten sorumlu tuttu.”
Eski Diyarbakır Barosu Başkanı Nahit Eren ayrıca, “Hep birlikte istinaf ve Yargıtay aşamasını beklememiz lazım” diye konuştu ve ekledi:
“Henüz tabii ki masumiyet karinesini dikkate almalıyız. Bu bir ilk derece mahkemesi kararı. Bunun bir denetim süreci olacak. Bölge adliye mahkemesi, akabinde bölge istinaf [mahkemesi] onaylarsa tabii ki Yargıtay aşaması var.”
Nahit Eren, Narin dosyasına “ilk günden beri temas ettiğini” vurguladı ve “ilk etapta özellikle arama esnasında ya da köydeki şüphe konusunda kolluk [kuvvetleri] nezdinde ciddi ihmaller olduğunun kamuoyuna yansıdığını” belirtti.
Eren, bu ihmal iddialarına karşın soruşturma sürecinde görevlendirilen savcıların Narin dosyasına “yoğun bir mesaiyle emek verdiğini” ifade etti.
Eren, cinayet hakkındaki birçok sorunun cevapsız kaldığı yönündeki eleştiriler hakkında şunları söyledi:
“Dosya içerisinde aslında birçok şeyin sorulduğu, cevaplarının ve araştırmalarının da olduğunu biliyorum ama bazen soruşturma dosyalarında dosyanın esasına ya da soruşturmaya katkı sunmayan delillerin kullanılmadığını biliyoruz.”
Eren, davanın çok hızlı sonuçlandığı yönündeki şikayetler hakkındaysa “Seri ve hızlı bir yargılama” olduğunu ancak bu süreçte sanıkların “Adil yargılanma ya da savunma hakkını kısıtlayıcı bir uygulama” gözlemlemediğini belirtti:
“Burada yargılamanın çok kısa sürede sonuçlandığı söyleniyor ama toplamda altı günde neredeyse 13-14 saat duruşma yapıldı. Normal dava dosyalarının duruşma sürelerini dikkate aldığınızda ve üçer beşer aylık ertelemelerle duruşmaların yapıldığını düşündüğünüzde aslında 2-3 yıllık bir duruşma periyodunu sadece iki celsede yaşadık.”
‘Yalnızca dört kişiye ceza verilmesi yetersiz’
Avukat Burcu Uçuran da, Narin Güran davasından çıkan kararı “eksik bulduğunu” söyledi ve Narin’in cansız bedeninin bulunduğu Eylül’den bugüne geçen 4 ayda etkili bir soruşturma yürütülmesinin mümkün olmadığını ifade etti.
Burcu Uçuran, “Neredeyse tüm Türkiye’nin izlediği ve küçük bir çocuğa ne olduğunun anlaşılmaya çalışıldığı böyle bir davada yalnızca 4 kişiye ceza verilmesi yetersiz” diye konuştu ve şunları kaydetti:
“Kaldı ki gerçek fail yani cinayeti işleyen kişi bulunamadı. Ceza alan kişiler dosyada yardımcı konumunda, asıl fail bulunamadan böyle bir hüküm kurulması hukuken eksik.”
Uçuran, kararın hukuken bozulabileceğini ya da eksik inceleme talebiyle yeniden aynı mahkemeye gönderilebileceğine dikkat çekti.
“Burada amacın bir noktada halkın içine su serpilmesi ve adaletin sağlandığına dair inancın pekiştirilmesi olduğunu düşünüyorum” diyen Uçuran ayrıca yalnızca cezanın yeterliliğinin değil, yetkili makamların bu tarz cinayetlerin önüne nasıl geçeceğinin de tartışılması gerektiğini vurguladı:
“Bunun sağlanması için de çocukların haklarının korunması, çocukların her türlü ihmal ve istismardan korunmaları için devletin gerekli önlemleri alması gerekiyor.”