Türkiye’de gıda güvenliği riski neden arttı?
Tarım Bakanlığının açıkladığı liste, Türkiye’de gıda güvenliği sorununu bir kez daha tartışmaya açtı. Uzmanlara göre problem açıklanan listeden çok daha derin. Tarım politikaları ve bu alandaki kontrolsüzlük temel etken.
Türkiye’de son günlerde gıda güvenliği ile ilgili tartışmalar gündemde. Bir yandan gıda fiyatları artarken diğer yandan güvenilir gıdaya ulaşmak zorlaşıyor.
Son olarak Tarım ve Orman Bakanlığının yayımladığı taklit ve tağşiş listesi, piyasada satılan birçok üründe sorun olduğunu gözler önüne serdi.
Bal ürünlerinde “taklit veya tağşiş,” zeytinyağında “tohum yağı,” peynirde “nişasta,” et ürünleri ve özellikle sucukta “tek tırnaklı hayvan eti, kanatlı hayvan eti, sakatat, baş eti, taşlık, dil, kalp, deri,” kekikte “bilinmeyen madde,” çay ve salçada gıda boyası ifşa edilen tespitler arasında.
Ancak uzmanlara göre taklit ve tağşiş listesi buz dağının görünen ucu. Gıda güvenliğine ilişkin sorunların temelinde tarım politikaları, bu alandaki kontrolsüzlük ve denetim eksiklikleri yatıyor.
Bülent Şık: Açıklanan liste zincirin son halkası
DW Türkçe’ye konuşan gıda mühendisi Bülent Şık, kamu kurumlarının gıda güvenliği konusunda pek çok faaliyet yürütmesi gerektiğini belirterek, açıklanan listenin, bu zincirin sadece son halkasındaki sorunları gösterdiğini vurguluyor:
“Gıda güvenliği topraktan çatala uzanan bir süreçtir. Ürün hasat edilir, depolanır, taşınır, işlenir ve en nihayetinde sofraya gelir. Bu nedenle geriye dönüp bakmak lazım. Nasıl oldu da sistem artık bizde kaygı yaratan bir noktaya geldi?”
Türkiye’nin Tarım ve Orman Bakanlığı da dahil kamu kurumlarına güvenin en aza indiği bir dönemden geçtiğini, bunun da nesnel nedenleri olduğunu söyleyen Şık, “Burada taklit tağşişin ötesinde Bakanlığın ne yaptığına ve biz yurttaşları, tüketicileri hangi konularda bilgilendirdiğine bakarak konuşursak durum netleşiyor” diyor.
“Yasaklanan maddeler tarımda kullanılıyor”
Türkiye’de hâlâ yıllar öncesinden yasaklanmış olmasına rağmen kanserojen mutajen, genotoksik veya çocuk gelişimini bozucu karakterde olduğu için yasaklanmış toksik maddelerin tarımda kullanımının devam ettiğine işaret eden Şık, Türkiye’den ihraç edilmiş ürünlerin sıklıkla tespit edilen yasaklı kimyasallar nedeniyle gümrüklerden geri gönderildiğini, bunun da başka ülkelerde yapılan kontroller üzerinden görülebildiğini aktarıyor:
“Neredeyse 17-18 sene öncesinde yasaklanmış birtakım toksik maddelerin tespiti yapılıyor. İhraç ürünlerde nasıl oluyor bunlar? Öyle her yerde bulabileceğiniz kimyevi maddelerden söz etmiyorum. Çok üst düzeyde toksik etkisi olan yani zehirli etkisi olan çok tehlikeli kategorideki kimyevi maddeler. Bunların ülkeye girişi, ticareti, depolanması, satışı çok sıkı kurallara tabidir.”
“Dehşet bir kontrolsüzlük var”
Şık, diğer yandan baldaki tehlikeye dikkat çekiyor. Yaklaşık iki buçuk yıl önce Tarım ve Orman Bakanlığının bir Arı Ürünleri Tebliği taslağı yayımladığını, taslak metinde çocukların polen tüketimini sınırlayan hükümler olduğunu, ancak taslak yasalaştığında bu hükmün içerisinden çıkarıldığını anlatıyor.
Bülent Şık, Avrupa Birliği’nin Gıda Güvenliği Otoritesi ve Almanya’daki Federal Risk Değerlendirme Enstitüsü, bitkiler tarafından otçullara karşı bir savunma mekanizması olarak üretilen toksik bir kimyasal olan pirolizidin alkaloidlerinin (PA), bitkisel çaylara, bal ya da polene karışabileceğini dile getiriyor ve bu nedenle tüketimine sınırlamalar getirilmesi gerektiğine dikkati çekiyor.
“Çünkü ciddi bir karaciğer toksisitesi oluşturuyor. Düzenli kullanımda karaciğerde kanser yapıcı etkileri var ve hiç belirti vermeden açığa çıkan bir sağlık sorunu bu” diyen Şık, ekliyor: “Ancak internette bir satış sitesine polen yazın. Bir dünya ürün çıkacaktır karşınıza. Bu sitelerin öneriler kısmında da ‘sabah akşam bir tatlı kaşığı alabilirsiniz’ ya da ‘bunu 1 yaşındaki çocuğunuza verebilirsiniz’ gibi öneriler var. Anlatabiliyor muyum? Yani dehşet bir kontrolsüzlük var.”
“Besin zinciri tehdit altında”
Gıda güvenliği alanında toksik kimyevi maddeler, çevresel bulaşanlar, proses bulaşanları gibi insan sağlığı riski oluşturan pek çok mesele olduğunu dile getiren Şık, “Ancak bu konularda Bakanlığın çıtı çıkmıyor. Meclis’te bu konuyla ilgili verilmiş soru önergelerine dahi yanıt vermeyen ya da doğru yanıtı vermeyen kamu kurumlarından söz ediyoruz” diyor.
Şık’a göre Türkiye’deki beslenme zinciri üretimden tüketime çok ağır bir tehdit altında.
Meselenin çok daha problemli bir noktaya doğru gittiğini, bu konuda farkındalık yaratacak kurumlarda da büyük bir sessizlik olduğunu savunan Şık, “İktidarın yol açtığı gıda krizini hepimiz yurttaş olarak somut bir şekilde hissediyoruz. Ama muhalefetin ortaya bir çözüm koymaması da problemin parçası. Çünkü mesele üreticiye verilen destek fiyatlarından öte. Bizim mevcut sorunlara yanıt üretecek bir ulusal gıda beslenme politikamıza, bir strateji metnine ihtiyacımız var” diye konuşuyor.
Türkiye’de gıda fiyatları neden düşmüyor?
To view this video please enable JavaScript, and consider upgrading to a web browser that supports HTML5 video
Güldem Atabay: Gıda enflasyonu artmaya devam edecek
Türkiye’de gıda enflasyonu, hane halkı bütçesi ve satın alma gücü üzerinde doğrudan etkiye sahip olması nedeniyle uzun zamandır büyük bir ekonomik sorun teşkil ediyor.
Geçen yıl yüzde 72 ile TÜFE’nin üzerinde gerçekleşen gıda enflasyonu, son açıklanan Eylül ayı verilerine göre yüzde 45’i buluyor. Buna karşın dünya gıda fiyatlarındaki artış yüzde 2’de kalıyor.
Tarım politikaları kaynaklı artan maliyetlerin üreticileri kayıt dışı üretime itebileceğini, geçim sıkıntısı içinde bulunan tüketicilerin de ucuz diye sağlıksız gıdalara yönelebileceğini vurgulayan uzmanlar, öte yandan bunun denetlenip kontrol altına alınmasının kamu kurumlarının görevi olduğunu vurguluyor.
DW Türkçe’ye konuşan ekonomist Güldem Atabay, “Üretim maliyetleri artıyor ve çiftçiye yapılan desteklerin hiçbir işe yaramaması, verimsiz olması sonucunda çiftçinin üretimle ilgili yaşadığı sorunlar yüzünden kalıcı bir şekilde fiyat artışları var” diyor.
Atabay’a göre tarım politikasında yaşananlar, çiftçinin yaşadıkları üretimden uzaklaşması ve verimliliğin düşmesi gıda enflasyonunun yüksek kalmaya devam edeceğini gösteriyor.
“Regüle eden, düzenleyen zaten devlet”
Kayıt dışı ekonominin, kayıt dışı üretimin, firmaların zararlı maddeler tercih etmesinin “ahlak dışı” olsa da bunun bir yansıması olduğunu vurgulayan Atabay, özellikle orta ve alt gelir gruplarının alım gücünün düşmesiyle kaliteli ürüne ulaşamadığını, Türkiye’nin bu anlamda çok büyük bir sorunla karşı karşıya olduğunu aktarıyor.
Tüketicinin hangi ürünün kaliteli ya da sağlıklı hangisinin sağlıksız olacağını bilemeyeceğini bunun da vatandaşın görevi olmadığını vurgulayan Atabay, ekliyor: “Ancak bir devlet var değil mi? Regüle eden, düzenleyen zaten devlet. Bunun içine neyin girdiği kontrol ediyordur? Gıda güvenliği ile ilgili sayfalarca mevzuatlar var ama aslında o güvenin de aşındığını görüyoruz. Çünkü devlet demek ki çok etkili bir şekilde düzenleyemiyor.”
Gıda güvenliğinin de siyasi bir mesele olduğunu düşünen Atabay, bunun tarım politikaları ve enflasyonun yükselmesine neden olan ekonomi politikalarıyla ilişkili olduğu görüşünde:
“Yaşadığımız dönemde devletin görevlerini yerine getirememesi sadece gıda güvenliği açısından değil. Adalette var, eğitimde var, hukukta var, sağlıkta var, ekonomi yönetiminde var. Bu her alanda olduğu gibi gıda tarafına da yansıyor. Bu isimleri ifşa etmek caydırıcı olmuyor ne yazık ki.”
DW Türkçe’ye sansürsüz nasıl erişebilirim?