Yeni başlangıç arayan bir kadın ve hayatın ağırlığı altında ezilmiş bir yazarın hikâyesi: Gerçeğin sorgulanması
Yıldırım Fikret Urağ’ın yönetmenliğindeki “Otelde” oyunu, sahnenin sınırlı alanında insan ruhunun derinliklerine bir yolculuk vaat ediyor.
Eser, seyirciyi sadece bir hikâyenin değil, aynı zamanda bir ruh halinin içine çekiyor. Oyunun atmosferi, izleyiciyi adeta bir rüya dünyasına davet ederken gerçeklikle kurgunun iç içe geçtiği bir labirentte yol alıyoruz.
EN MAHREM DÜŞÜNCELER
Hikâye, yeni bir başlangıç arayan bir kadın ve hayatın ağırlığı altında ezilmiş bir yazarın çapraz yollarında ilerliyor. Bu iki karakter arasındaki ilişki, sadece bir otel odasının dört duvarıyla sınırlı kalmıyor; onların geçmişleri, hayalleri ve korkularıyla da şekilleniyor. “Beyefendi sizi anlıyorum” cümlesiyle başlayan diyaloglar, seyirciyi karakterlerin en mahrem düşüncelerine ortak ediyor. Bu replikler, karakterlerin birbirlerine olan bağlılıklarını ve bir o kadar da birbirlerinden uzaklaşmalarını anlatıyor.
Ebru Unurtan, Okan Bayülgen ve Yıldırım Fikret Urağ’ın performansları, her bir sahneyi birer tabloya dönüştürüyor. Onların canlandırdıkları karakterler, sahnede adeta nefes alıyor ve seyirciye kendi hikâyelerini anlatıyor. Oyuncuların her bir jesti, her bir bakışı, karakterlerin iç dünyasını seyirciye açıyor. Oyunun temaları ise insan doğasının ve gerçeği sorgulama arzusunun bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor. “Sana bir rol verip oynamaya zorlarsam oynar mısın o rolü, yalnızca beni sevdiğin için” sorusu, karakterlerin içsel çatışmalarını ve birbirleriyle olan ilişkilerini sorgulatıyor. Bu soru, aynı zamanda seyirciye de kendilerini sorgulatıyor: Acaba biz de günlük hayatımızda rollerimizi ne kadar içselleştiriyoruz?
SANATIN BÜYÜSÜ
“Otelde”, seyirciyi sadece bir hikâyenin içine çekmekle kalmıyor, aynı zamanda onları kendi iç dünyalarında bir yolculuğa çıkarıyor ve gerçekliğin ne olduğu üzerine düşünmeye itiyor. Bu, oyunu sadece izlenmesi gereken bir eser değil, aynı zamanda üzerine düşünülmesi gereken bir sanat eseri yapıyor. Oyunun sonu, seyircinin zihninde uzun süre yankılanacak bir soru işareti bırakıyor: Gerçek nedir ve biz onu nasıl algılıyoruz?
Oyunun sonunda, ışıklar söndüğünde ve salon ışıkları yandığında Ebru Unurtan, Okan Bayülgen ve Yıldırım Fikret Urağ sahnenin önüne çıkıyor. Gözlerinin içinde hâlâ karakterlerin izleri olan oyuncular, seyircinin sorularını yanıtlamak için hazır durumda. Bu sohbetler, oyunun ardında yatan derinlikleri, karakterlerin iç dünyasını ve hikâyenin alt metnini aydınlatma görevini üstleniyor. Sorular ve cevaplar oyunun ardında yatan sırları çözmeye çalışırken aynı zamanda seyircinin kendi iç dünyasını da aydınlatıyor. Sanatın büyüsü, sahne perdesinin kapanmasından sonra bile devam ediyor ve o büyüyü daha da derinleştiriyor.