Fındıkta Büyük Kriz
Türkiye’nin tarımsal geçmişine baktığımızda, bazı ürünlerin yalnızca ekonomik bir değer taşımadığını, aynı zamanda bir kimlik, bir kültür ve bir yaşam biçimi hâline geldiğini görürüz. Fındık tam olarak böyle bir ürün. Karadeniz’in hafızasıdır, emeğin karşılığıdır, dış ticarette yıllarca güvenilen bir çıpadır.
Ama bugün açıkça söylemek gerekirse: Bu çıpa hızla gevşiyor.
Ve biz bunun farkına henüz tam olarak varmış değiliz.
Son yıllarda fındık konusunda yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin uzun süredir sırtını verdiği bu stratejik ürünü, ciddi bir rekabet baskısı altında bıraktı. Tarımsal politikasızlık, düşük verimlilik, üretici örgütlerinin işlevsizliği ve küresel pazar dinamiklerini okuyamayan bir anlayışla fındık sektörünü adeta kendi kaderine terk ettik.
Verimlilikte Dünya Bize Tur Bindiriyor
Bugün Şili’nin iyi yönetilen fındık bahçelerinde dönüm başına 150 ila 180 kg verim elde ediliyor. Türkiye’de ise ortalama 80-85 kg.
Aradaki fark uçurum seviyesinde.
Bu yalnızca fındıkla bir sorun da değildir. Türk tarımının genel bir sorunudur. Piyasanın ilk baktığı şey, ürünün maliyeti ve sürdürülebilirliğidir. Eğer siz yüksek maliyetli ve düşük verimli üretim yapıyorsanız, alıcı kendine başka adres bulur. Bu, ekonominin en temel kuralıdır.
Nitekim öyle oluyor.
Şili büyüyor.
ABD büyüyor.
Oregon eyaletinin fındığı her ne kadar daha sınırlı alanda üretilse de yüksek kalite ve verimlilikte elde ediyor.
Ve hepsinin arkasında, büyük alıcıların açık veya örtülü desteği var. Büyük alıcıları bu yola iten nedenlerin konuşulması ise adeta tabu. Örneğin; dünya fındık üretiminin %25’ini tek başına kullanan Ferrero Türkiye dışında üretim alanlarını destekliyor.
Ferrero Neden Türkiye’den Vazgeçiyor?
Bugün çikolata ve gıda sektörünün devlerinden Ferrero, Türk fındığını kullanarak devasa bir dünya markası yarattı. Bu açıdan bakıldığında Türkiye, Ferrero için bulunmaz bir müttefik gibiydi. Ama görünen o ki bu ilişki artık sarsılıyor.
Ferrero’nun son yıllarda alım politikalarını değiştirmesi, Türkiye’deki belirsizliklerden duyduğu rahatsızlığın somut göstergesi. Rekabet Kurumu’nun devreye girmesi bile durumu ancak sınırlı ölçüde yumuşatabildi. Yine de büyük alıcıların artık başka ülkelerden mal tedarik edebildiğini biliyoruz. Bu, fındık üreticileri açısından tehlike çanlarının çalmasıdır.
Üstelik ironik bir şekilde, Türkiye’deki bazı büyük üretici firmaların bile Şili’de fabrika açmaya başlaması, planlaması aslında sektörün kendi içinin bile Türkiye’nin sürdürülebilirliğine güvenmediğini gösteriyor.
En Büyük Sorun: Tarımda Kronik Politikasızlık
Bugün fındığın yaşadığı sorunlar, Türkiye’nin genel tarım politikasıyla birebir bağlantılı. Sütte, ette, yem fiyatlarında, hayvancılıkta ve diğer tüm üretim başlıklarında gördüğümüz belirsizlik ve günübirlik yaklaşım, fındık sektöründe de kendini gösteriyor.
Türkiye’nin hâlâ uzun vadeli bir fındık stratejisi yok.
Verimliliği artıracak yapısal reformlar yok.
Bahçe yenileme projeleri yok.
Genç üreticiyi destekleyecek mekanizmalar yok.
Dünyadaki örneklerinin aksine, üreticinin sahip çıkmadığı Tarım Kredi Kooperatifleri siyasete, siyasetçiye kurban edildi.
Böyle bir ortamda Ferrero gibi uluslararası firmaların Türkiye’ye mahkûm kalacağını düşünmek, iyimserlikten öte bir saflık olur.
Bugün Türkiye’de genç üreticilerden şaşırtıcı biçimde çok benzer mesajlar geliyor:
“Babamdan bana bir fındık bahçesi kalacak. Ama bu şartlarda üretim yapmayı düşünmüyorum.”
Bu söz, aslında alarmın en yüksek sesle çaldığı yerdir. Çünkü tarımın geleceği genç kuşakla mümkündür. Onların sektöre güvenmediği bir ülkede tarımsal sürdürülebilirlikten söz etmek neredeyse imkânsızdır.
Çıkış Yolu: Profesyonel Üretici Örgütleri ve Türk Fındığının Kendi Markası
İtalya’nın başarısı tesadüf değil.
Ambalajlama ustalığı, pazarlama zekâsı ve markalaşmaya yatırım, onları birçok gıda ürününde dünya lideri yaptı.
Bizim ise hâlâ siyasetçinin arpalığına dönmüş kooperatif modellerine takılıp kaldığımız bir gerçek. Fiskobirlik gibi yapılar, güven kaybı ve profesyonellik eksikliği nedeniyle işlevini sürdüremedi. Bu başarısızlık, tüm üretici örgütlerini töhmet altında bırakmamalı; ama yeni bir modelin zorunlu olduğunu artık kabul etmeliyiz.
Türkiye’nin ihtiyacı olan şey çok nettir:
Siyasi bağlantılardan arındırılmış, profesyonel kadrolarca yönetilen, gelir modelini üreticinin refahına göre kurgulayan yeni nesil üretici birlikleri. Ve bunların oluşturacağı uluslararası düzeyde tanınan bir Türk fındık markaları.
Bugün Ferrero Nutella’yı “dünya lezzeti” yaptıysa, bir Türk markası neden yapamasın?
Yeter ki üretim planlaması, markalaşma ve pazarlama, tarımsal üretimin parçası “yatırım kalemi” olarak görülsün.
Beş Yıl Sonra Çok Geç Olabilir
ABD, üretimini yalnızca bir yılda %20 artırarak 116 bin tona çıkardıysa…
Şili yakın vadede 200 bin tona ulaşacak kapasiteye geldiyse…
Ve Ferrero bile alımlarını %50 azaltabileceğini söylüyorsa…
O zaman Türkiye’nin, fındıkta dünya liderliği konumunu koruması otomatik bir hak değildir.
Bu hak, her yıl yeniden üretilen bir rekabet gücüne bağlıdır.
Son Söz
Türkiye’nin fındıkta yaşadığı sorunlar çözümsüz değil.
Hatta aksine, doğru politika ve güçlü bir örgütlenmeyle bu sektör, Türkiye’nin küresel markalaşma yolculuğunda lokomotif bile olabilir.
Ama bugün hâlâ şunu konuşuyorsak:
- Verimliliğimiz düşük,
- Maliyetlerimiz yüksek,
- Alıcımız kaçıyor,
- Üreticimiz mutsuz,
- Gençler sektörden uzak duruyor,
- Politikamız yok…
O zaman tehlike zaten kapıyı çalmıyor; içeri girmiş durumda.
Türkiye, fındığını kaybetmek istemiyorsa, tam da bugün, hiç vakit kaybetmeden fındık üreticileri akılcı, planlı ve cesur bir dönüşüm başlatmak zorundadır. Aksi halde dünya bizi beklemez; beklemiyor da.
- Fındıkta Büyük Kriz - 7 Aralık 2025
- Adalet Değeri - 23 Kasım 2025
- TSK’sız Afet Planı Olur mu? - 20 Kasım 2025
- Ekonomide tek reçete! - 18 Kasım 2025
- Zenginleşen Azınlık, Yoksullaşan Çoğunluk - 10 Mayıs 2025
- Bir Azgelişmişlik Sendromu: Para Her Şeydir - 4 Mayıs 2025
- Kanal İstanbul - 28 Nisan 2025
- Hukuk Egemenin Kılıcı mı, Halkın Güvencesi mi? - 19 Nisan 2025
- Siyaset ve Kamu Kaynaklarının planlı Yağması - 14 Nisan 2025
- Aydınlanmanın İzinde: Akıl, Özgürlük ve Türk Devrimi - 10 Nisan 2025
