Hoş olan hoş, pak olan pak görülür
Biz gittiğimiz yerlerin kokusundan, dokusundan, sesinden anlarız. Etrafımızdaki şeylerin hoş olup olmaması için lla görmemiz gerekmiyor.
Pazartesi günü değişimi okul için uyandırmaya, bir yandan da kahveyi hazırlamaya çalışırken camı bölmek, dışarıda neler oluyor diye pencereden bir bakayım istedim. Olağan görmek için pencereden sarkmama gerek yok, camın açık olması yetiyor bana.
Yoğun bir araç bağlantısı var, herkes yoluna devam ediyor. Bizim mahallede trafik 8.30’a doğru yavaşlıyor, 9.00’a doğru sakinlik çöküyor. O sakinlik gelince insan “Oh be” diyor. Tam o sırada ne kadar uyarsak da kaldırıma park eden komşumuz arabasını çıkardı.Arabadan Barış Manço’nun sesi yayılıyor. ‘Unutamadım’ müziği çalıyor. Birden fazla unutamadıklarımı kaydetmeye başlıyorum.
Çok geçmişe gitmedim, son birkaç haftada ortaya çıkan “Görmemek güzel de olabilir” diyenler geldi. “Neden” diye soruyorum bu türlü diyenlere. “Çirkin olan yerleri görmüyorsun çünkü” diyorlar. Âlâ fakat kimine ait kişilerin özelliklerine nahoş ya da hoş? “İyi de kokusu, dokusu, tadı, en değerlisi sesi yok mu, hiç bu açıdan düşünmediniz mi” diye soruyorum. Bir aralık sessizlik oluyor. Söylediğinizi görmediğiniz bir ürünü beğenmezsiniz, tadını çıkarmadığınız bir içeceğin boyutunu yaşatmayı yaşamazsınız, doğal olarak yaşarsınız.
ÇOK ŞEY GÖRÜYORUM
Biz kullandığımız parçaları saklamak için dokunmaya, tatmaya, koklamaya ve dinlemeye çalışıyoruz. Hatırlamak, anlatmak ve anı biriktirmek için… Sizin kendi aranızdaki konuşmalardan da çok fikir sahibinin rastgele bir yerde otururken. Ek olarak sandalyeye, ekrana dokunuyoruz ve onaylıyoruz orayla ilgili bir fikir toplanıyor.
Unutamadığım mevzulara gelince; her zaman günlük olayların yaşandığı günün sonunda. Kaldırıma koyulan çöpe takılıp fikrinin kokusu… Martılarda kalır, uçanlar değil, kaldırıma parkta çalışmaz var ya hani, onlar. Hayatımda hiç görmediğim, yaşadığım için meraktan sonra devam edeceği süre boyunca… Mesela yolculuklardaki arabaların aynalarına çok uyuyorum, canım yandı, onu yaşıyordum. Markasını ayırdıktan sonra, sınıflara dokunarak, bazen de listele plakayı şikayet etmek için okuduk. Otobüsten inerken otobüs durağının ortasına giren şoförlerine “Geçme oradan, yasak” diye bağırıyorum. Görmedim, motor sesini duyarak yaptım. Hastanede acil serviste bir hastanın yakınının, hastasını tuvalete götürmeden önceki tuvaleti çamaşır suyuyla yıkamanın alışverişini satın aldı, dinlediğini. Ben de tuvalete gitmeye çalışınce “Çok kirli, mikrop kaparsın” deyip beni yakınlardaki bir AVM’ye götürdüler.
Daha çok şey var görmediğimi sandığınız, bunlar yalnızca kolay olanlar. Uzun vakittir geçirdikleri olan bir arkadaşımı aradığımda, “Selam, ne haber” dedi, “İyi, senden ne haber” deyip “Dişlerine ne oldu” diye sordum. “Nereden duydun, ben kimseyle konuşmadım bu konuyu” dedi. Ancak sesinden görülüyor, diş olmayınca konuşmanız değişiyor. Karşınızdakini dinleseniz farkedersiniz.
Her öğrencinin zamanı, tekrar bölümlerim: Siz konuşun, biz her şeyi görüyoruz. Hoş kokun ki hoş görelim. Kafeler, pastaneler, postaneler, dokunduğumuz yerler pak olursa, birileri hoş konuşursa size de bana da hoş görünür. Dört duyu da kâfi hoşu nahoştan ayırmaya. Hoş bir pazar olsun…