Internet Gazete ATAK Ajans Internet Yayıncılık LLC kuruluşudur -
$ DOLAR → Alış: 42,14 / Satış: 42,31
€ EURO → Alış: 48,99 / Satış: 49,18

Saraylar büyüdü, gönüller küçüldü: Abdülmecid Sivâsî ne derdi?

Candemir SARI
Candemir SARI
  • 21.04.2025
  • 232 kez okundu

Bazı isimler vardır; onlar zamana değil, hakikate konuşurlar. Asırlar geçse de söyledikleri, bugün gibi taze kalır.

  1. yüzyılın sonlarında Osmanlı’nın ilim ve irfan dünyasında parlayan bir yıldız olan Abdülmecid Sivâsî de işte bu isimlerdendir. Onun sözleri, sadece kendi çağının iktidarına değil, bugünün yöneticilerine de söyleyecek çok şey taşır. Çünkü o, ne sarayın adamıydı ne de halkın öfkesine kapılan bir isyancı. O, hak ile adaletin hizasına durmuş, kelamını oradan kurmuştu.

Bugün Türkiye, 20 yılı aşkın süredir aynı siyasi liderin yönetiminde. Kimi zaman güçlü kalkınma hamleleriyle öne çıktı, kimi zaman ise hak, hukuk ve liyakat tartışmalarıyla sarsıldı. Şimdi tam da bu noktada, geçmişin irfan sahiplerinin gözünden bugünü yeniden okumak gerekiyor. Zira Abdülmecid Sivâsî gibi bir hakikat yolcusu, bugünü görseydi, belki en önce adalet terazisini sorardı: Bu ülkede terazinin iki kefesi hâlâ dengede mi?

Sivâsî, adaleti sadece mahkeme salonlarına sıkıştırmazdı. Ona göre bir ülkede yönetici, kendisine itaat edenleri değil, haksızlığa uğrayanları dinleyebiliyorsa adil sayılırdı. Bugünün Türkiye’sinde ise ne yazık ki yargıya olan güven hissedilir biçimde azalmış durumda. Mahkemelerin kararları artık hukukçulardan çok siyasi yorumcular arasında tartışılıyor. Hâlbuki gerçek adalet, sessizlerin sesini duyurabilme kudretidir. Ve bu kudret, hiçbir iktidarın kendi propagandasıyla sağlanamaz.

Bugün, iktidar her şeyi bildiğini sanan bir yapı haline gelmiş durumda. Devletin en tepesinden en altına kadar uzanan karar mekanizmalarında eleştiriye tahammül gittikçe azalmış görünüyor. Oysa Abdülmecid Sivâsî, sultanın kulağına hakikati fısıldayan bir şeyhin izini sürüyordu.

“Zulüm, sessiz kalındıkça büyür” der gibiydi.

Tasavvuf geleneği, özellikle Halvetî meşrebi, tevazuyu, hesap verilebilirliği ve iç muhasebeyi öne çıkarır. Ancak bugünün iktidarında özeleştiri yapmak, bir zayıflık gibi algılanıyor. Oysa en güçlü liderler, hatalarıyla yüzleşebilenlerdir.

İktidarın bu uzun yolculuğu, artık bir dönemeç noktasına gelmiş durumda. Toplumda yorgunluk, gençlerde umutsuzluk, liyakatsizlikten bunalan milyonlarda kırgınlık gözle görülür bir hâl aldı. Erdoğan, yıllarca “milletin adamı” olarak yürüdü; peki bugün milletin kırgın sesini ne kadar duyabiliyor? Halk ekmek kuyruklarında sabahlayan emekliye, atanamayan öğretmene, geçinemeyen çiftçiye devletin vicdanı hâlâ dokunabiliyor mu?

Abdülmecid Sivâsî, “Zalimle dost olan, zalimden önce mahvolur” demişti.

Bu söz bugün sadece kişilere değil, sistemlere de söylenmiş bir uyarı olarak okunmalı. Bir sistem, kendisini sürekli pohpohlayanlarla kurarsa; bir gün herkes susar, ama hakikat konuşur. Ve hakikat, öyle bir yankı yapar ki sarayın duvarlarını bile aşar.

İktidarın, gücünü koruması için daha çok silah, daha çok yasak, daha çok propaganda değil; daha çok adalet, daha çok ahlak, daha çok merhamete ihtiyacı var. Abdülmecid Sivâsî’nin hatırlattığı gibi, gerçek iktidar, gönüllerde kurulan tahttır. O tahtı kaybedenler, seçim kazanarak değil, yüzbinlerce suskun vicdanın hayır duasını alarak yeniden ayağa kalkabilir.

Ve bazen, en yüksek ses, bir halkın içinden yükselen sessiz sitemdir. Onu duyan kazanır. Duymayan? Tarih şahittir, her dönemde bir Sivâsî çıkıp hatırlatır.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ