$ DOLAR → Alış: / Satış:
€ EURO → Alış: / Satış:

102.Yılında Büyük Takip…

Teoman ALPASLAN
Teoman ALPASLAN
  • 01.09.2024

30 Ağustos 1922 Dumlupınar Meydan Muharebesi’nde düşmanın önemli bir kısmının iha edilmesi ile takip harekatı başlamış ve  Mustafa Kemal Paşa, “Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir (Ege’dir) İleri”[1] emrini, Uşak’ın Eşme, Takmak Köyü[2] yakınlarında gölgesinde oturduğu ve bugün koruma altına alınmış olan bir meşe ağacının altında vermişti. Yanında, Garp Cephesi Kumandanı İsmet (İnönü), Kurmay Başkanı Asım (General Asım Gündüz) ve karargâh subaylarından Şükrü Ali Beyler vardı. bu emirle birlikte Büyük Takip başlamış ve 18 Eylül 1922’de Bandırma’nın kurtarılması ile sona ermiştir.

Emrin tam metninde:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları!

Afyonkarahisar-Dumlupınar Büyük Meydan Muharebesi’nde zalim ve mağrur bir ordunun asıl unsurlarını inanılmayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. Büyük ve necîb milletimizin fedakârlıklarına lâyık olduğunuzu ispat ediyorsunuz. Sahibimiz olan büyük Türk milleti istikbalinden emîn olmaya haklıdır. Muharebe meydanlarındaki maharet ve fedakârlıklarınızı yakından müşahade ve takip ediyorum. Milletimizin hakkınızdaki takdirlerine aracılık etme vazifemi ardarda ve mütemadiyen ifa edeceğim.

Başkomutanlığa tekliflerde bulunulmasını Cephe Komutanlığı’na emrettim.

Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri verileceğini nazar-ı dikkate alarak ilerlemesini ve herkesin kuvâ-yı akliyesini (aklının gücünü), yiğitliğini ve menâbî-i celâdet (kahramanlığının kaynaklarını) ve himmetini müsabaka ile ibzâle (yarışırcasına bol bol harcamaya) devam eylemesini talep ederim.

Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!

TBMM Reisi, Başkumandan, M.Kemal”[3]

“Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emri üzerine 47.Giresun Alayı ve  bağlı olduğu altıncı Kolordu’ya “düşmanı Murat Dağları kuzeyinden Hamidiyehanı doğrultusunda takip etme” görevi verilmiştir.[4]

Beş gün ve gece süren bu ana kadarki mücadele, “Milletin oy ve iradesine dayanan her işin sonunun, millet için iyilik ve mutluluk olduğunu kanıtlamıştı.”[5]

Uşak, Eskişehir ve Eşme yanmaya devam ederken, Türk’e ölüm kurşunları atan Yunan ordusundan 84 subay ve 1.600 er esir alındı.[6] Yunan askerleri sel gibi  koşarak kaçarken, dört günden bu yana uykusuz olan Türk askeri, yürüyerek değil, oynayarak 1 Eylül’de Uşak’a girdi. Ayasofya ve fatih camilerinde dualar edildi.

Gördükleri manzara ise korkunçtu; 1.000 Türk öldürülmüş, 300 Türk ailesi Yunanistan’a gönderilmiş, 1.800 ev, 12 cami ve mescit, 636 dükkan ve mağaza ile bağlar yakılmıştı.[7]

Artık ok yaydan çıkmış, Türk kendisine atılan ölüm kurşunlarını öldüren kurşunları peş  peşe atmaya başlamıştı.

İstanbul’un Ayasofya, Fatih ve öteki semtleri bayraklarla donatılarak, Türk Ordusu’nun başarısı için dualar edilmişti.

Denizli’ye ordularımızın girdiği 4 Eylül 1922 günü Mustafa Kemal, “300 subay ve 10 bin Yunan askerinin esir alındığını” bildiriyordu. Yunan vahşeti ise Alaşehir’de 200’ü yakılarak olmak üzere, toplam 600 Türk öldürülerek devam ediyordu. İşgal sırasında şehrin 10 bin olan nüfusu 5 bine inmiş, şehrin her evi soyulduktan sonra, son evine kadar ateşe verilmişti.[8]

Aynı gün, “bir elin şamatası mı olur” ilkesi ile Milli Mücadele’ye katılan Yörük Ali Efe ve kızanları Nazilli’ye girdikleri anda, süvarilerimize “Kılıca kuvvet” emri veriliyordu.

Neferlerimizin ayaklarındaki çarıklar parçalanmış olduğundan, 11.297 çift çarık, 87 çift potin ve 373 çift yemeni Altıntaş’a getirilip, askerlere dağıtılırken, işgalden kurtulan halk sevinç naraları atarak hayvan sürülerini ordunun arkasından yetiştirip, askerin et ihtiyacını karşılıyordu.[9]

Bir yandan da TBMM’de bulunan muhalifler ellerinden geleni yapıyordu; Hükümet tarafından terfi ettirilen kumandanların adları Meclis’te okununca, II.Gurup üyelerinden Erzuurm Milletvekili ve azılı Atatürk muhalifi Hüseyin Avni Bey, “bu yetkinin Meclis’te olduğunu söyleyip, bunu yapanların Yunanlılar kadar tehlikeli olduğunu” utanmadan ilan ediyordu. Onun gibilere rağmen, zafer kazanan Ordu’nun kumandanlarının   terfisi  üyelerin çoğunluğunun oyları ile kabul ediliyordu.[10]

7 Eylül günü ise, üç yıldır işgal altında olan Aydın kurtarılıp, askerlerimiz Kuşadası’na kadar ilerleyip şehre giriyorlardı. Yunanistan’dan gönderilen üç alaylık destek gücü askerleri ise karaya çıkmayı reddedmişti.

47.Alay Çanakkale yolunda…

47.Giresun Gönüllü Alayı’na “Salihli’ye girdikten sonra, Çanakkale istikametine yürüme emri verildi. Salihli’den sonra Turgutlu, Manisa, Akhisar, Kırkağaç, Soma, Ayvalık, Edremit, Balıkesir ve Balya madenine gelindi.

Balya madenine girince Osman Ağa’yı görmek isteyenler vardı. Bu arada Osman Ağa’ya her nasılsa, nasıl bir insan olduğunu duymuşlar, onu görmek istiyorlardı. Ve Osman Ağa’nın yanına birkaç kişi gittiler. Bu kimseler birçok Rum isimlerini Osman Ağa’ya vermişlerdi. Bu isimleri verilen Rumların gizli gizli hesapları görülüyordu. Bunun sebebi ise, Yunan ordusu buraya girdiğinde Rumlar Türklere her türlü fenalığı yapmışlar, Yunanlılara da çok yardım etmişler.

Türk kadınlarına, Türk çocuklarına yapmadık bırakmamışlar, hele Türk gençlerine yapılanları, genç kızlarımıza yapılanları yazmaya insan sıkılıyor. Osman Ağa, böylesine hiç dayanamayan bir insandı. Rumlar, Yunanlılara güvenerek onlardan cesaret alarak bu işleri yapmışlardı.

Osman Ağa, buradan elli süvari alarak doğru İzmir’e gitti. Alayımız da verilen emir üzerine Çanakkale’ye yürüdü. Çanakkale köylerine girip, buranın düşmandan teslim alınması 47.Giresun Alayı’na verilmişti. Mudanya Mütarekesi yapılınca, Balıkesir üzerinden Savaştepe’ye[11] gelindi. Buradan, Soma, Kırkağaç, Akhisar, Turgutlu üzerinden Salihli’ye gelindi.”[12]

*

İzmir Limanın da 30 bin Rum bir an evvel gemilere binip, uşaklık ettikleri Yunanistan’a gitmek üzere beklerken, İzmir 9 Eylül Cumartesi günü tam üç yıl ve dört ay süren işgalden kurtarılıyordu.

“10 günde 350 km yol kat eden Türk Ordusu’na bağlı süvari bölüğü Saat:10.30’da  dört nala, Konak Meydanı’ndaki  Hükümet Konağı önüne geldi. Yüzbaşı Şeref Bey, yüzündeki yaranın kanına bulaşan bayrağı gözyaşları içinde göndere çekti. Arkadaşlarına hitaben, “görevimiz bitmemiştir. Millet bizden daha çok şeyler bekliyor” dedi. Oraya toplanan halk, kendisini coşkunlukla alkışlayıp kucakladı.

Yüzbaşı Zeki komutanlık dairesine, Binbaşı Reşat da Saat 13.00’de Kadifekale’ye bayrak çektiler. Mahalle halkı evlerinden getirdikleri yiyecekleri askerlere verdiler. 4.000 Yunan askeri esir alındı.”[13]

Ve sonunda emredilen Akdeniz’e ulaşıldı. Osman Ağa, Büyük Taarruzdaki başarılı komutanlığı nedeniyle bir rütbe alarak terfi eder ve Milis Yarbay olur.

Ordularımız, ayaklarında çarık, Dünya’da hiçbir orduya nasip olmamış bir şekilde, 31 Ağustos’ta Afyon’dan başladıkları takip ve tenkil harekatı sonrasında, günde 40 kilometre savaşarak ve yürüyerek 10. günde, 8 Eylül 1922’de İzmir’e girdiler.

İzmir’de, Saat: 10.30’da Yüzbaşı Şeref Bey, Hükümet Konağındaki göndere Türk Bayrağı’nı, çekerek, 1.213 gün önce Yunan işgal güçlerine ilk kurşunu atan Hasan Tahsin’in intikamı alındı.  Binbaşı Reşat Bey’de, Saat: 13.00’de Kadifekale’ye Türk Bayrağı astı.  Ayasofya Camii’nde 25.000. kişinin katıldığı mevlit okutuldu. [14]

10 Eylül 1922 Pazar günü Mustafa Kemal İzmir’e geldi. Esir Yunan komutan ve erlerine, “Zito(Yaşasın) Mustafa Kemal” diye bağırtıldı. Şehrin nüfusu, Rumların göçü nedeniyle  iki katına çıktı. 15 Mayıs 1919’da Yunan işgal güçlerini kutlayan ve kutsayan Metropol Hristomos, Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek istedi. Ancak ret cevabı aldı. Nurettin Paşa ile görüştü, çıkışta halk tarafından “linç” edildi.[15] Bursa kurtarıldı.

12 Eylül 1922’de, Urla, Foça, Seferihisar, Torbalı, ve Kırkağaç  kurtarıldı. Mudanya geri alındı. Mudanya’da 200 subay ve 6.750 erden oluşan Yunan birliği esir alındı. 400 kişilik Yunan birliği, yanlarındaki 6.000 kişilik Rumlarla birlikte Dikili’ye geldiler. Dikili’de bekleyen 3.000 Rum ile birlikte adalara geçmek için bekleyen sivil sayısı 9.000 oldu. İstanbul’da 200 bin kişilik kutlama töreni yapıldı.[16]

“13 Eylül 1922 Çarşamba günü, İzmir’de Ermeni evleri ve kiliselerinde aynı anda  yangın başladı. 50 saat aralıksız devam edecek olan yangında, 20 bin bina yandı.

Ertesi gün 14 Eylül’de Dikili kurtarıldı. Başıboş bin kadar büyükbaş ve üç bin koyun ele geçirildi. 9.000 yerli Rum’un da Midilliye geçtiği anlaşıldı. Bursa, Karacabey kurtarıldı. Karaburun alındı. Çeşme’den Yunan birlikleri son eşyalarını yükledi.

15 Eylül’de Ayvalık, Edremit, Burhaniye, Bergama   kurtarıldı. 16 Eylül’de ordumuz  Çeşme’ye girdi. 17 Eylül günü Bandırma alındı. Bandırma’nın alınmasında 200 şehit verdik.”[17]

Büyük taarruzdan bu yana Yunan işgal ordusundan ele geçirilen ve ordumuzun  ihtiyaç fazlası olan  8.371 at, 8.430 öküz ve manda, 8.711 eşek, 14.340 koyun ve 440 deve halka dağıtıldı. Esir alınan Yunanlı asker sayısı 20.826. Bunlardan 23 inşaat taburu oluşturuldu. Kendilerinin yıktıkları karayolu ve demir yollarının tamirinde çalıştırıldılar.  Yunan kaynaklarına göre, Anadolu maceralarında 91.215 ölü verdiler.

Büyük Taarruz’da ordularımız 7.244.088 piyade mermisi, 55.048. top mermisi ve 6.679 bomba kullandı. Savaşlarda, 6.607 piyade tüfeği, 32 hafif, 7 ağır makineli tüfek, 5 top ise kullanılamaz hale geldi. Yunanlılardan, 365 top, 7 uçak, 656 kamyon, 124 binek aracı, 336 ağır, 1.164 hafif makineli tüfek, 32.697 piyade tüfeği, 294.000. el bombası ve 25.883. sandık piyade mermisi ele geçirildi. Büyük Taarruz öncesinde, “ikmali Yunan ordusundan yapacağız” diyen Mustafa Kemal Paşa haklı çıkmıştı.”[18]

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mütareke ’den (Ateşkesten) sonra,  ABD destekli İngiliz, Fransız ve İtalyanlarca, 667.983 piyade tüfeğine, 3.118 ağır makineli tüfeğe, 606 sahra topuna ve 1.098 ağır topa el konulmuştur. Elde ise 123.919 piyade tüfeği, 1.370 ağır makineli tüfek, 200 sahra topu ve 82 ağır top kalmıştır. Yenilen ordu silahlarını cephelerden getiremeyeceğine göre bunlar depolarda tutulanlardı.[19]

“İstiklal Harbi boyunca verdiğimiz şehit sayımız, cephe gerisinde eşkıya ile mücadele ederek şehit düşenlerle birlikte,  1.002 subay ve 36.973. er olmak üzere toplam 37.975’tir. Bu sayının içinde yaralı ve kayıplarımız yoktur.[20]

Şehit düşen 1.002 subayımızın 665’i savaşta, 72’si yaralanarak hastanede, 147’si bulaşıcı hastalık sonunda ve 118’i de askerlik şubeleri bölgesinde kaybedilmiştir.

Şehit düşen,  36.973 erimizin, 8.505.’i savaşta, 2.399’u yaralanıp hastanede, 25.630.’bulaşıcı hastalık sonunda ve 2.838’i de askerlik şubeleri bölgesinde kaybedilmiştir.”[21]

Kurtuluş  Savaşı  döneminde Almanya’dan  3.000  adet  piyade  tüfeği,  1.500 ağır makineli  tüfek, 1.335.000  piyade  cephanesi, 10.000  takım  elbise,  10.000  fotin alınır.  Kurtuluş  Savaşı’nın  ileriki  aşamalarında  Fransızlardan  da  1.000  tabanca, 10.000   piyade tüfeği, 10.000.000 piyade cephanesi, 100.000 el bombası ve 500 km. kablo  alımı yapılır.[22]

Savaş süresince Rusya’dan gelen yardımın genel toplamı şöyledir:[23] 43.374 çeşitli  piyade  tüfeği;  120.901  sürgü  kolu;  318  hafif makineli  tüfek; 81 çeşitli marka  top; 13 bomba  topu; 56.042 sandık piyade cephanesi; 159.043 adet topçu  cephanesi;  200  adet,  123  sandık  el  bombası;  2  telsiz;  4.794  km.  311  kangal kablo; 19.359 adet gaz maskesi; 60 kılıç. Rusya’nın malzeme yanında yaptığı bir de para yardımı vardır ki bu yardımın toplam miktarı 11 milyon altın ruble ve 100.000 lira değerinde külçe altındır.[24]

Şehit dağılımı haritasındaki sayılar gerçek (tahmin edilen yada yayınlanan) şehit sayısının oldukça altında olup, yüzde dağılımı ise %1-2 hata ile doğrudur.

Çünkü, Osmanlı Devleti’nin 1919’da yayınladığı 30 Ocak 1919 tarihli I.Dünya Savaş’ı kayıpları listesinde,  şehit sayısı 891.364; sakat kalan sayısı 891.364; hastanelerde tedavi görenlerin sayısı 2.167.941 olup, toplam sayı 3.560.396’dır. Ayrıca 891.336 kişide çürük, hava değişimi ve emekli gibi nedenlerle terhis edilmiştir.[25]

Hastanelere yatan asker sayısı ise 2.431.511 olup, bunların 330.796’sı tedavileri sırasında şehit düşmüş; 556.232’si ise yaralandıktan sonra tedaviye alınmıştır.[26]

Sadece Bingöl (Çapakçur) cephesinde  67.414, Kafkas cephesi’nde de 116.290 asker hastaneye yatırıldıktan sonra şehit düşmüştür.[27] Bunlar sadece I.Dünya savaşı kayıplarıdır.

[1]      Türkler, yönleri renklerle özdeşleştirdiklerinden Doğu Mavi (Gök), Batı Ak (Beyaz), Kuzey Kara (Siyah) ve Güney de Kızıl (Kırmızı)  ile söylenmiştir. Bu nedenle, kuzeydeki denize Karadeniz, Güneydekine Kızıldeniz, Doğudakine Gökdeniz (Ermenistan’da) ve batıdaki ne de Akdeniz demiştir.

[2]      Osmanlı zamanında Eşme ilçesinin merkezidir. Demiryolu şimdiki Eşme ilçesinden geçtiği için, ilçe merkezi bugünkü yerine taşınmıştır. Ünlü 150’lilik işbirlikçi sürgünlerden Çerkez Madanoğlu Mustafa, 1960 askeri darbesinin lideri Cemal Madanoğlu’nun babasıdır.

[3]      Murat Bardakçı, Gazete Habertürk, 30.8.2014

[4]      Türk  İstiklâl Harbi, Batı Cephesi, C-II, Ks.-6, Kitap 2,  Büyük Taarruz, 1-31 Ağustos 1922 ATASE Yay., s.3.

[5]      Mustafa Kemal’in 1.9.1922 tarihli “Büyük ve Asil Türk Milleti’ne” başlıklı bildirisinden.

[6]      Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, C-4, s.:629

[7]      Zeki Sarıhan, a.g.e., C-4, s.:629

[8]      Zeki Sarıhan, a.g.e.,, C-4, s.629

[9]      Zeki Sarıhan, a.g.e., C-4, s.636

[10]    Zeki Sarıhan, a.g.e., C-4,  s.629

[11]    Eski adı Giresun’dur.

[12]    Mehmet Şakir Sarıbayraktaroğlu, Osman Ağa ve Giresun Uşakları Konuşuyor, İstanbul 1975, s.186 v.d.

[13]    Zeki Sarıhan, a.g.e., s.647 v.d.

[14]    Vakit Gazetesi, 10.9.1922

[15]    Zeki Sarıhan, a.g.e., s.:652

[16]    Zeki Sarıhan, a.g.e., s.:660

[17]    Zeki Sarıhan, a.g.e., s.:664 v.d.

[18]    Teoman Alpaslan, a.g.e., s.:562 v.d.

[19]    ATASE, Türk İstiklal Harbi Özet Tarihi, Ankara 2001, Genelkurmay  Basım Evi, 2.Baskı, s.:340-341 ve 232

[20]    Bu tabloda Giresun için verilen 736 sayısı eksik olup, Giresun’un sadece Sakarya Savaşı şehir sayısı 1866’dır. (Beyoğlu, a.g.e., s.:231, Ulvi Keser, Milli Mücadele Döneminin Bilinmeyen Karadenizli Kahramanları, , Giresun ve Doğu Karadeniz Sempozyum Bildirileri, Giresun Belediyesi yay., Önder Matbaacılık, Ankara 2009, s.:638 ve 639’da verilen sayılardan hesaplanmıştır.)

[21]    ATASE, Türk İstiklal Harbi Özet Tarihi’nden derleyen: Teoman Alpaslan, a.g.e., s.568

[22]    Saime Yüceer, Ulusal Mücadele Döneminde Türk Sovyet İlişkileri 1919-1923, s.241.

[23]    Saime Yüceer,Ulusal Mücadele Döneminde Türk Sovyet İlişkileri 1919-1923,s.241

[24]    Alptekin Müderrisoğlu, Kurtuluş Savaşının  Mali Kaynakları, s.545

[25]    Hikmet Özdemir, Salgın Hastalıklarla Ölümler:1914-1918, TTK Yay., Ankara 2005, s.135 v.d.

[26]    Hikmet Özdemir, a.g.e., s.110

[27]    Hikmet Özdemir, a.g.e., s.139

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ