Internet Gazete ATAK Ajans Internet Yayıncılık LLC kuruluşudur - 9 Mayıs 2025, Cuma
$ DOLAR → Alış: 38,55 / Satış: 38,70
€ EURO → Alış: 43,36 / Satış: 43,53

Emekliye huzur değil, mücadele düştü!

Candemir SARI
Candemir SARI
  • 28.04.2025
  • 134 kez okundu

Spor muhabirliğinden başlayıp rakip bir mahalli gazeteye transfer olduğumda, gazetemizin haftada 3 kez yazan ve köşe yazılarında “emekli” meselesini dilinden düşürmeyen Arif Ünal’a zaman zaman kızardım.

“Yine mi emekliler?” derdim içimden, yazacak başka konu mu kalmadı?

Şimdi dönüp bakınca, kendisini sevgi ve saygıyla anmaktan başka bir şey gelmiyor elimden. Emekli öğretmen Arif Ünal, eğer bugünleri görebilseydi, muhtemelen sadece öfkelenmekle kalmaz, çaresizliğin de pençesine düşerdi.

Evet, biz de emekliyiz artık. On dört yılı aşkın bir süredir bu sıfatı taşıyoruz ve yıllar geçtikçe Arif Ünal’ın ne kadar haklı olduğunu daha iyi anlıyorum.

Bugün emeklilerin çığlığı, sadece bireysel bir şikâyet değil; koskoca bir toplumsal feryada dönüşmüş durumda. Geçmişte de emekliler dertliydi ama bugünkü kadar umutsuz, bugünkü kadar köşeye sıkışmış değillerdi.

Bir ömür çalışıp ülkesine hizmet eden milyonlarca emekli için “huzurlu bir yaşlılık” artık nostaljik bir masala dönüştü. Emeklilik, çoğu insan için dinlenmenin, hayatın yavaşlamasının değil, yepyeni bir mücadele döneminin başlangıcı haline geldi. Hayat pahalılığı aldı başını gidiyor; markette etiketlere bakarken insanın yüzü kızarıyor, maaş yetmiyor, insanlar her ayın başını değil, haftasını nasıl getireceğinin hesabında.

İçimde hep şu sorular yankılanıyor: Çocuklarının ve torunlarının gözünde huzurun, güvenin, bilginin sembolü olması gereken insanlar, neden geçim derdine düşmek zorunda? Bu ülkede emekli olmak niçin bir ayrıcalık değil de, sanki bir cezaya dönüşüyor?

Ekonomik kriz elbette herkesi vuruyor, ancak en ağır darbe hep yaşlılara, yani “emekli” denilen sessiz çoğunluğa iniyor. Bugün bir emekli, çoğu zaman kendi hayatını idame ettiremiyor. O çok övünülen “torun bakmak”, bir fedakârlıktan çok, zorunluluktan doğan bir görev haline geldi. “Emeklilik günlerinde hobiyle uğraşır, gezilere katılır, arkadaşlarıyla çay bahçelerinde oturur” derler ya; gerçeğe bakınca bunun bir hayalden ibaret olduğunu görüyoruz.

Giderek şunu sormadan edemiyorum…

Emekliler toplumun unutulanları mı olacak? Yıllarca çalışan, vergisini ödeyen, bu ülkenin kalkınması için emek veren insanlar, şimdi hayatın kıyısına mı itiliyor? Kendi başına bırakılmış, kimsenin görmek istemediği bir topluluğa mı dönüşüyorlar?

Sorunun cevabı aslında basit…

Burada hem devlete hem topluma büyük sorumluluk düşüyor. Emekli maaşıyla yaşanabilir bir hayat mümkün değilse, sosyal devlet nerede başlıyor, nerede bitiyor? Yasalardaki vaatler neden pratikte karşılık bulmuyor? Her bütçe döneminde “emekliye zam” başlıklarını duyuyoruz ama yapılan artışlar çoğunlukla enflasyonun gerisinde kalıyor, gerçek bir çözüm sunmuyor.

Unutmayalım, gün gelir hepimiz yaşlanacağız. Bugün bize uzak görünen bu tablo, yarının soğuk gerçeği olabilir. “Büyüklerimiz baş tacımızdır” demekle olmaz!

Onları gerçekten baş tacı yapmak, toplumun merkezine almak, hak ettikleri yaşam koşullarını sunmakla olur. Yoksa bu kısır döngü, umutsuzluğun mirası olarak nesilden nesle aktarılır gider.

Bir gün bir amca ya da teyze gözünüzün içine bakıp, “Evladım, emeklilik hiç de kolay değilmiş, şimdi anlıyorum” derse, o zaman ne cevap vereceğiz?

Bu vesile ile Giresun’un eğitim, sosyal, kültürel ve yazım hayatında iz bırakan Arif Ünal’ı bir kez daha sevgi ve rahmetle yâd ediyorum.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ